SÂHİPKIRÂN
Nâm-ı Diğer Hamzanâme
- Ben Nûşirevân mûşirevân anlamam.
Birlikte mağaradan çıkıp bir kayaya oturdular. Başlarını kaldırıp ipil ipil yıldızlara baktılar. Hemen üstlerinde bir yıldız kayarak geçti. Aşağılardan, gececi çöl kuşlarının sesleri geliyordu. Çöl, karanlığa gömülüp giden koyu gri muhteşem bir manzaraydı. Amr-ı Ayyâr, Sâhipkıran’ın elini tuttu.
- Bir gün zâlimleriyle savaşacağımız şu dünyaya bir bak, dedi, hani nerde Nûşirevân: bunların hangisi onun gölgesi? Yıldızlardan ve çölün gölgelerinden başka görüntü yok. Gececi kuşların ötüşlerinden başka da ses gelmiyor. Evvel Allah, el ele verdik mi kötüler delik arayacaklar. Paşa gönülleri bilir: eğer isterlerse, şimdiden savaşmaya başlarız.
Sâhipkıran coşkuyla,
-Ayyâr Ayyâr, dedi, çöl tilkisi kadar cürmün yok: ama, yüreğin yerle gök arasına sığmıyor!
Dediğin gibi, eğer isterlerse hemen savaşmaya başlarız.
- Ahitleşelim mi?
- Haydi!
İki çocuk ayağa kalkıp el ele var güçleriyle haykırdılar.
ben Sâhipkıran
ben Amr-ı Ayyâr
bi burda
yeryüzüyle gökyüzü arasında
kötülerle ve kütlüklerle
ölünceye kadar
savaşmak üzere ahitleşiyoruz
Sesleri yankılana yankılana geceye nakşoldu.
•••
Yayınevi: İz Yayıncılık
Sayfa: 536